Haykıramadı

Yayınlayan: admin
2 Yorumlar 510 Okunma

Anahtarıyla kapıyı açtı ve kardeşiyle birlikte eve girdi. Artık okulun son haftalarıydı. Ders, sınav, ödev bitmiş, rehavet dönemine girilmişti. Zaten özel okulda okuduğu için lise son sınıflara geçilen kıyak gırlaydı. Hiç girmedikleri seçmeli derslerden -güya test çalışacaklardı- ödevsiz sınavsız tam puan alıyor, diğer derslerde ise hiç olmadığı kadar ilave puan veriliyordu.

Okulun gösterdiği bu çaba bir ay sonraki üniversite sınavı içindi. Öğrencilerin başarı puanını yüksek tutup, katsayılara azami etkiyi göstererek okulun itibarını yükseltmeye çalışıyorlardı. Bütün okullar aynı taktiği uyguluyordu.

Ayakkabılarını çıkardılar. Çocuk içeri doğru seslendi, ‘’Anne’’. Cevap gelmedi. Ponçik’in tasması vestiyerde asılıydı. Kapının önünde de aşina ama yabancı kadının ayakkabıları duruyordu. Evdeydi annesi.

Çantalarını kapının ağzında yere bıraktılar. Kız kardeşi doğruca odasına geçerken o mutfağa geçip buzdolabında yarım kalan kola şişesini kafasına dikti, içtikten sonra geğirdi. Artık büyümüştü. Bunu başka yerde yapsa alacağı tepkiyi düşündü, gülmedi. Kardeşi üstünü değiştirmiş bir şekilde koridordan geliyordu. Kapalı kapıyı açtı ve içeri doğru ‘’Merhaba,’’ dedi. Cevap beklemedi ‘’Ben Lale’lere gidiyorum.’’. Kapıyı kapattı.

Kardeşi evden çıkarken çocuk çantasını odasına taşıdı ve yatağın üzerine fırlattı. Duvardaki İron Maiden posterine baktı. Yeni albüm gelmişti. Yeni kaset ve tişörtü alması gerekiyordu. Kıyafet değiştirmeye gerek duymadı. Ceketini sandalyenin arkasına astı. Tekrar koridora çıktı. Az önce kardeşinin açtığı kapıyı açıp içeri baktı. Yatakta saçları dökülmüş, kolunda damar yolu açılmış bir kadın yatıyordu. Hemen ayağının dibinde ufak bir köpek vardı. Ve beyaz önlüklü, boneli bir kadın. Yataktaki kadının yüzü bembeyazdı. Üstündeki açık gri sabahlıktan daha soğuk bir rengi vardı. Yattığı taraftaki komodinin üzerinde bir okuma lambası, iki kitap – Duygu Asena ve Umberto Eco- yarısı içilmiş bir su bardağı, dolu bir sürahi ve telsiz telefon odayı tamamlıyordu. Zaten sıcak olan havaya ek olarak cam da kapalıydı. Odanın içi çok sıcaktı. Önlüklü kadın ter içindeydi ama diğer kadın hiç terlememişti.

Köpek çocukla hiç ilgilenmedi. Kafasını kaldırmadan göz ucuyla kapıya doğru baktı. Ve tekrar kadına çevirdi küçük kahverengi gözlerini. Ayaktaki kadın da hiç ilgilenmedi. Sadece yaptığı işe odaklanmıştı. Daha doğrusu sürecin ilk ve son beş dakikasına.

O çocuk sonradan geriye dönüp baktığında bu kadının altı ay boyunca üç haftada bir eve geldiğini ve iki saati aşkın süreyle annesine kemoterapi tedavisi uyguladığını fark edecekti. Evet annesinin kanser olduğunu biliyordu ama yaşadığı şeyleri gerçekten hiç düşünmemişti. Bir bağ kurma gereği duymamıştı. O, kardeşi ve babası için hayat alıştıkları rutinden ötesi olmamıştı. Hatta belki içten içe bozuluyorlardı bu kadının eve gelmesine.

Yatakta yatan kadına baktı. ‘’Merhaba, annem,’’ dedi. Kadının beyaz yüzü aydınlandı. Daha doğrusu ağacın üst dallarındaki bir elmanın güneş gören yanı gibi hafif pembeleşti. Gülümseyerek ‘’Hoş geldin, Paşam,’’ dedi. Hep öyle severdi oğlunu.

‘’Ben dışarı çıkıyorum,’’ dedi çocuk. ‘’Evde yiyecek bir şey yok galiba.’’ Kadın evet anlamında başını salladı. ‘’Pirinci suya koydum,’’ dedi. ‘’Akşama tavuk pilav var. Karnını doyurma.’’

Çocuk merdivenlerden indi. Alt kat komşularının kapısını çaldı. Lale açtı kapıyı. ‘’Abin evde mi?’’

‘’Evet, Sarp Abi. Hemen çağırırım.’’ Koşarak içeri gitti. Olcay birkaç saniye içinde geldi. Hiç konuşmadan yeni açılmış sosisçiye yürüdüler. İkişer tane sipariş verip beklemeye başladılar. Sohbeti ilk başlatan Olcay oldu.

‘’Sınava az kaldı, oğlum. Ne bok yiyeceğiz?’’

‘’Olduğu kadar,’’ dedi Sarp. ‘’Olmadı ver elini özel.’’ İngilizcesine güveniyordu. Bu sebeple yabancı dilden girmeye karar vermişti sınava. Muhtemelen iyi bir puan alırdı. Büfecinin işareti üzerine siparişlerini teslim aldılar. Minibüs yoluna yakın bir dükkandı ve her geçen araç yerden toz kaldırıyordu. Buna rağmen dışarıda oturmayı tercih ettiler. Hava çok sıcaktı. Aslında tam sıcak olamamıştı. Hani bir sıcaklasa rahatlayacaktı ama tam arada kalmıştı. Sabahları serin oluyor öğleden sonraysa sıcak çok artıyordu. Ve insanın etrafını yapış yapış sarıyordu sıcak ıslaklık. Daha sonra bir deyiş haline bile gelecekti bu durum.

‘’ Sıcak değil, nem var nem.’’

Yemeklerini bitirene kadar hiç konuşmadılar. Olcay sandviçinden son ısırığı da aldıktan sonra cebinden bir tek sigara çıkardı. Sen içmiyorsun diye bir tane kaçırdım evden’’ dedi. ‘’Doğru, içmiyorum.’’

Bir süre havadan, sudan ve futboldan bahsettiler. Sonra hafta sonu için çiftli program yapmayı düşündüler ama kız arkadaşları birbirinden hoşlanmadığı için gülerek vazgeçtiler. Sarp saatine baktı. ‘’Benim eve gitmem lazım’’ dedi.

Eve geldiğinde sofra kurulmuştu. Masada salata, bir cam kâse içinde pilav ve didiklenmiş tavuk ve isteyen için turşu ve hatta ayran, kola ve su konmuştu. Annesinin iki saat önceki kadınla alakası yoktu. Üstünü değiştirmiş, şık bir eşofman takım giymişti. Ponçik annesiyle birlikte mutfak ve salon arasında mekik dokuyordu. Annesinin yanından hiç ayrılmıyor her hareketini takip ediyordu. Artık günde sadece bir kere tuvalete çıkıyordu. Sabahları Sarp kardeşiyle servis beklerken Ponçik ve annesi yürüyüşe çıkıyorlardı.

Televizyonda bıyıklı spiker haberleri sunacaktı birazdan. Kapı çaldı. Ponçik dahil herkes kapının ağzına dizildi. Kapıyı Sarp açtı. Babası geldi. Herkese merhaba diyerek içeri girdi. Ayakkabılarını çıkartıp banyoya doğru yürürken gömleğinin kollarını sıvadı. Banyodan sesi geldi. ‘’Kurt gibi açım, yemek hazır mı?’’ Annesi babasının ayakkabılarını kaldırırken duyduğu soruya cevap vermedi.

Hep beraber sofraya oturdular. Babası çok yorulmuştu. Sarp ve kardeşi okulda çok çalışmıştı. Sınava az kalmıştı, çok stresliydi. Annesinin günü ise monoton geçmişti. Babası sorunca ‘’Her zamanki gibi,’’ dedi. Gülümsedi.

O gülümsemenin üzerinden on beş sene geçti. Sakin, güvenli, huzurlu ve örtülü. Her zamanki gibi. O zaman farkında olmadan yaşadıkları -itirafı acı ama gerekli- hatta umursamadıkları annesinin sadece Ponçik’in desteğiyle atlattığı hastalığın üzerinden geçen senelerde her şey değişmişti. Aileye katılanlar, kırgınlıklar, ihanetler, küslükler, pişmanlıklar. Artık Ponçik yoktu. Ponçik çok uzun süre yaşamış ama on sekiz yaşına geldiğinde artık aldığı her nefes ona acı verdiğinde annesinin zor kararıyla uyutulmuştu.

Kadının başındaki hemşire bu sefer Sarp’ı görüyordu, ilgileniyordu. Ara sıra durumu hakkında bilgi veriyordu. Annesi yine kanserle mücadele ediyordu. Bu sefer daha güçsüzdü sanki. Sarp büyüdüğü ya da annesi küçüldüğü ya da belki hayat zorlaştığı için bu sefer daha zordu.

Hastanenin özel bakım ünitesinde yatıyordu annesi on gündür. Diğerleri de dışarıda bekliyorlardı. Arkadaşları geliyor, ziyaret ediyor. Onlarla sohbet ediyor hatta gülüyorlardı. Annesi aşağıda yatıyordu ama onlar yukarıda muhabbet ediyordu. Yarın sabah sen gel, ben geleyim pazarlığı yapıyor, önlerindeki günleri programlıyorlardı. Yine çok sıcak günlerdi İstanbul’da.

Sarp annesinin gözlerine bakıyordu. Kadının ellerini tutmak istiyor ama canını yakmaktan korkuyordu. Kadın ona bakıp gülümsüyordu. On beş sene önce olduğu gibi yanaklarının yine elma gibi olmasını istiyordu Sarp. Ama olmuyordu. Yine de tatil programı yapmaktan geri kalmıyordu annesi. Torununu da alıp Bodrum’a gidecek kocaman bir haftayı canının içiyle geçirecekti.

Suna Hemşire Sarp’tan dışarı çıkmasını istedi. Annesiyle yalnız kalacaktı.

Zeynep geldi Sarp’ın yanına. Onu görünce aklına oğulları geldi. ‘’Yamaç nasıl?’’ diye sordu. Kadın ensesini okşadı, şefkatle gülümsedi. ‘’O iyi, merak etme. Annem evde,’’ dedi.

Sarp kadının gözlerine baktı. O da gülümsedi. Elini tuttu. Odanın buzlu cam kapısı açıldı. Hemşire yaklaştı. ‘’Üzgünüm. Sarp Bey.’’ Arkasını dönüp uzaklaştı. Sarp anlamadı. Eşine baktı. Gözleri dolmuştu kadının. Sarp hiç ağlamadı. Çok uzun yıllar ağlamadı. İçine oturdu. Kocaman bir yumru oldu boğazında, haykıramadı.

2 Yorumlar

Gökçe (Zeynep) 10 Ağustos 2023 - 14:54

Hiç unutulmuyor…

Cevap Ver
Hazal Özçelik 10 Ağustos 2023 - 21:43

Okurken içinde hissedip beraber gülümseyip beraber hüzünlendiğimiz bir hikaye.. Ellerinize, emeğinize sağlık..

Cevap Ver

Yorum Yap

Bu web sitesi, deneyiminizi iyileştirmek için tanımlama bilgilerini kullanır. Bu konuda sorun yaşamadığınızı varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Devamını Oku

Gizlilik ve Çerez Politikası