Çocukluğumda doğuda her kış bir önceki kışı aratırcasına çetin geçerdi. Haliyle, çocukluğumun okul yılları da bu çetin kış şartlarında ayrı bir mücadeleye dönüşürdü. Kentin üzerinde gecenin karanlığına bürünmüş, acımasız bir düşman gibi hüküm süren kış, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte bedenlerimize sızan keskin ayazın bıçağına dönüşürdü. Binaların üzeri beyaz örtülerle kaplanırken, sokaklar sessizlikle dolardı. Kışın karanlık yüzü, her şeyi kaplayan bir sessizlikle birlikte sanki hayatı da dondururdu.
Gözleri sönmüş bir savaşçı gibi, sabaha karşı umutsuzluğa teslim olan sobanın ise artık hiçbir faydası olmazdı, Dün akşamın gözleri yangınla parlayan bu kahramanı, çoktan yenilgiye boyun eğmiş, sessizliğe gömülmüş olurdu.
Sabahın ilk ışıkları henüz gökyüzünü aydınlatmadan, annem her sabah erken saatlerde uyanır ve akşamdan sobanın içinde biriktirdiği külü, bir çalar saatin uyarısı gibi, kovaya doldururdu. Annemin çaba dolu elleri, külle kaplı sobayı arındırırken metalin soğuk dokunuşuyla külün dans ettiği o an, uyanmamızın yaklaştığını bildiren bir melodi gibi evin her tarafına yayılırdı. Kalın yün yorganların altından çıkmak, sanki bedenimizi zorlayan bir sancı gibi ayrı bir çaba gerektirirdi.
Annem, titreyen elleriyle kovayı doldurup ayaz ve karın arasında cesurca ilerlerken, soğuğa karşı meydan okuyan adımlarıyla mücadele eden bir savaşçı gibi görünürdü. Açılan kapıdan giren soğuk hava ise istenmeyen bir hırsız gibi evin her köşesini talan ederdi. Bir süre sonra elleri buz kesmiş, kömür kovasıyla nefes nefese eve dönerken, hayatın zorluklarına karşı direnen bir kahraman gibi görünürdü. Ev ile kömürlük arasındaki kar ve buzla kaplı merdivenler ise adeta engellerle dolu bir labirentti, geceden beri yağan karla kaplanmış aşağı yukarı yirmi metrelik yol ise ilerlemek için atılan her adımda yeni bir sınavdı. Bu mücadele dolu kısa yolculuk adeta hayatın zorluklarıyla dolu bir serüvene dönüşürdü.
Merdivenlerin üzerinde biriken karlar temizlenir, buzlar kırılır ve evin önünde biriktikleri yoldan itibaren karların açılmasıyla doğayla olan kavgamız gün doğmadan erken bir başlangıç yapardı.
Sobanın alevleriyle evin içine yayılan sıcaklık, gecenin buzlu camlara dönüştürdüğü duvarlar arasında bulunan mutfağımızda buluşurdu. Annem, aç kalmamız için kararlı adımlarla mutfağa adım atar ve ikinci bir işe koyulurdu,
Kahvaltı yapılır okul yoluna düşme vakti gelirdi. İşte o zaman biz de kışla mücadele için arenaya çıkmaya hazırlanan cesur şövalyeler gibi hazırlıklar yapardık. Kalın çoraplar, kar botları, kalın kazaklar, kar başlıkları, kabanlar ve atkılar gibi koruyucu giysileri giyerdik. Her biri adeta birer zırh gibi bedenimize sarılırdı. Soğuğun saldırılarına karşı bizi koruyan bu özel donanımlarla hazırlandıktan sonra karşı koymanın ve başarıya ulaşmanın umuduyla dışarıya adım atardık. Cesaretimiz ve kararlılığımız, zorlu kış koşullarına meydan okuyan kahramanlar gibi yüreğimizde alevlenirdi. Her adımımız, kışın gizemli ve zorlu dünyasında bir zafer kazanma yolunda atılan adımlarımız olurdu.
Okul, birkaç kilometre uzaklıkta yer alıyordu. Ancak yollar, sadece mesafeyi değil aynı zamanda zorlu doğa şartlarını da birer savaş alanına dönüştürüyordu. Soğuk hava, tipi ve keskin ayaz, bu yollarda karşılaştığımız zorluklardan sadece birkaçıydı.
Her adımda, soğuğun etkisiyle vücutlarımız titrer, soluğumuz buharlaşırken içimizde bir umutsuzluk hissi uyanırdı. Her adımımızda hissettiğimiz kar taneleri, sanki yüzümüze süratle ateşlenen mermiler gibi yaklaşırdı. Tipi, gücünü tam anlamıyla hissettirir ve kar tanelerini fırtınaya dönüştürerek yüzümüze saldırırdı. Ayazın keskin dokunuşu, tenimize temas ettiği yerleri bıçak gibi keserdi, sanki derimize sızan buzlu bir dokunuşun acısını hissederdik. Hava keskin bir ayaza dönüşürken, bedenimiz soğuğa karşı korunmak için çeşitli dönüşümler geçirirdi. Yüzümüzdeki sıcak soluğumuz, havayla birleşerek buğulu bir bulut oluştururdu. Gözlerimiz, burunlarımız ve ağzımızı kar ve buzla kaplanırdı. Parmaklarımız donmaktan kızarır, uyuşur, vücudumuz sıcaklık üretmek için titrerken, altı buzla kaplı, üzeri beyaz bir örtüyle örtülü tuzaklanmış yollar üzerinde ilerlerken, adımlarımızı dikkatli atardık. Kaymamak için yavaş hareket etmek, karın kurnaz oyunlarına karşı bir savunmaydı.
Bu zorlu yolculukta, doğanın meydan okuduğu soğukla savaşarak ilerlerken, bedenimizdeki dönüşümler, kışın acımasızlığını ve güzelliğini bir arada hissettiğimiz anılar olarak belleğimizde derin izler bırakırdı.
Yollarda teneke içinde ateş yakılarak benzin depolarını ısıtmak için çalışan kamyonlar, beyaz karlar üzerinde ilginç bir manzara oluştururdu. Gözümüze çarpan bu kamyonlar, adeta beyazlıkla bütünleşmiş bir sıcaklık huzmesi gibi parlarlardı. Kamyonların çevresinde dans eden beyaz kar taneleri, ateşin yanık turuncu rengiyle birleşerek sanki büyülü bir görsel şölen oluştururdu. Beyaz karın safiyeti, ateşin sıcaklığıyla buluşarak zıtlıkların muhteşem bir birlikteliğini yaratırdı.
Yolların taşıtı ise doğanın gücüyle birleşen atlar tarafından çekilen kızaklardan oluşurdu. Atların çektiği bu kızaklar, beyaz örtüyle kaplı yolların üzerinde ilerlerken gizemli bir masalın içinde yol alan kahramanlar gibi görünürdü. Kızaklar, adeta bembeyaz bir perdenin ardında kaybolan birer hayalet gibi hareket ederlerdi. Yollar, bu karlı dünyada bize adeta bir geçit sunarken, kışın zorlu şartlarına meydan okuyan kar kahramanları olarak yolculuğumuza devam ederdik.
Okula adım attığımızda ise, zaferin gururu ve başarının mutluluğu içimizi kaplardı. İşte o an, doğayla olan mücadelemizin ödülüydü. Bedenimizdeki ter, yüzümüzdeki kızarıklık ve soluk soluğa nefes alışlarımız, sanki zaferimize tanıklık ederdi
Gün ışımadan her sabah, aynı savaşın başlangıcıyla birlikte yeni bir mücadele daha başlardı. Annem, aynı kararlılıkla ve hiç tereddüt etmeden, titreyen bacaklarıyla bizi uğurlarken, kendisini hiç yormamış gibi bir gülümsemeyle el sallardı. Onun bu tutumu, tüm yorgunluğunu geride bırakmış bir şekilde olduğunu gösterirdi. İşte o an, bize ilham veren bir kahramanın zafer kazandığı bir sahneyi hatırlatırdı.
Her sabah, annemin cesareti ve direnciyle dolup taşar, onun güçlü duruşuyla kendimizi daha da güçlü hissederdik. O, bizim için bir örnek ve ilham kaynağıydı ve her sabah bizi yolcu ederken, içimizdeki kıvılcımı daha da alevlendirirdi.
Sabahın erken saatlerinde, annem bizi okula yolcu etmesi yeni bir savaşın başlangıcını simgelerdi. Gün daha yeni başlıyordu ve yapacak daha çok iş vardı. Annemin gözlerindeki parlaklık, her sabah kendi içindeki savaşla yüzleşen gerçek bir kahramanın izlerini taşırdı. Her yeni güne, sıkıntılara meydan okuyan ve sorumluluklarını yerine getirmek için elinden gelenin en iyisini yapan bir kahraman olarak başlardı.
Hepimiz sabahın ilk ışıklarıyla birlikte karların arasında kardelen gibi tazelenerek yeniden açan bir çiçek gibiydik. Her türlü zorluğa rağmen, içimizdeki güçlü ve dirençli ruh hiç solmadan parlamaya devam ederdi.
1 Yorum
Muhteşem kalemine sağlık