Onlar, fırtınalar kadar sert,
Dikenli teller gibi keskin,
Eski,
Alışılmış ve bilindik,
Onlar, taşlar kadar katı,
Çöldeki kumlar kadar çetin,
Onlar, tutkulu,
Yalancı ve oynak,
Tehlike dolu, hırslı ve hevesli,
Onlar, gölgeye sığınan,
Geceye karışan,
Ay ışığını yakalayanlar..
Karanlıkta yankılanan adımlarıyla,
Onlar, karanlık gölgelerin hükümdarları,
Kendilerini maskelerin ardına gizleyenler.
Onlar, hayatın labirentini aşıp, kapısını çalan,
Ama başkasının evinde konaklayanlar…
Büyük laflar edip, küçük işler yapan,
Ve küçük işleri, büyük laflarla örtenler…
Onlar, gökyüzüne bağlı, ama toprağa yabancı,
Yıldızlarla parıldayan, ama insanla solanlar,
Her zaman kurnaz ve hilekar,
Onlar, toprağını süren, tohumunu eken,
Ancak başkalarının ekmeğini çalanlar…
Kendilerini büyütmek uğruna, başkalarını küçültenler.
Onlar, insana yabancı,
Toprakla büyüyen, insanla küçülenler.
Oynarlar hayatın karmaşasıyla,
Sahte gülüşlerle, göz alıcı yüzlerle,
Bir sandığın dibinde biriktirilen hazineler gibi,
Fakir görünüp, zenginliklerini saklayanlar,
Paraları olsa da, bir dilenci kadar yoksul…
Onlar, sözcüklerin büyücüleri,
Onlar, sözlerin efendileri,
Onlar, gökyüzünü süsleyen, yıldızları sayan,
Ama başkasının rüyasını çalanlar,
Düş satıp ruhları satın alanlar…
Onlar koyun postundaki kurtlar,
Onlar, toprağı aşındıran rüzgar,
Ekinleri çürüten yağmur,
Ve güneşi özlemle bekleyen çorak toprak,
Yolu sinsi kıvrımlarla dolu olanlar…
Kendilerini büyütme hırsıyla yanıp tutuşurken,
Başkalarını küçük görenler…
Onlar, topraklarına sıkı sıkıya bağlı,
Toprakla olgunlaşan,
Her gün aynı güneşin altında, aynı toprakta.
Onların hikayeleri, bu dünyanın sonsuz döngüsü,
Ve belki de,
Onlar yalnızca kendi var oluşlarının kurbanları,
Kendi var oluşlarının oyuncağı…