“Bir zamanlar bende bu evde yaşıyordum. Bu mahallenin çocuklarından biriydim. Sokaklarda çocukların sesleri ile ağaçlardaki kuşların sesleri birlikte ötüşüyordu. Büyük bir senfoni oluşuyordu.
Çocuklar ve kuşlar; özgürlüğün, doğallığın en güzel sembolüydü… Bir kitapta okumuştum ‘çocuklar korkusuz birer filozoftur. Zira onlar soru sormaktan çekinmezler…’ eminim ki bir çok ebeveyn, çocukların soruları karşısında tıkanıp kalmıştır…
Çocuklar umulmadık zamanlarda umulmadık sorular sormaktan çekinmezler…
Her çocuğun merak ettiği gibi benimde merak ettiğim, cevabını aradığım sorular vardı… Ama ben soru sormazdım… Sorular aklımda yuvalanır, beynimi kemirirdi…
Her soru, beni alıp götürürdü bambaşka bir aleme… Gittiğim o başka alemlerde kendimi hep yapayalnız görürdüm…
Soru sormak cesaret ister, o cesaret ise çocuklarda ziyadesiyle vardı… Ben bir çocuktum ama çocukluğumu yaşayamamıştım. Çocuk yaşta filozofça sorular sormak yerine hayatın ağır yükü yüklenmişti sırtıma, çocukluğumu yaşamaya fırsat vermemişti hayat şartları…
Çocukluğumu yaşamadan büyüyordu bedenim, ergenliğe adım atmıştım, bıyıklarım terlemeye başlamıştı, yüzümde bir kaç tel sakal çıkmıştı…
Fiziğimde olağan üstü değişimler oluyordu…
Değişimler beni hayrete düşürüyordu…
Fakat ters giden bir şeyler vardı.
Dışım/bedenim hızla değişirken, içim/ruhum/yüreğim/aklım sanki yerinde sayıyordu…
Bir yanım hızla büyürken, bir yanım çocuk haline demir atmış gibiydi…
Yaşım ilerledikçe bu gerçeği daha iyi farkediyordum…
Zaman bedenime doğru orantıda hükmederken, sanki ruhuma, yüreğime ve aklıma ters orantıda hükmediyordu…
Garip bir çelişki içinde bocalıyordum. Bir zaman diliminde iki insan gibiydim…
Şizofrenik bir hal gibiydi bu durum…
Yıllarca bunun üzerinde düşündüm.
Ben ve diğerim. Tek değildim, iki kişi olduğumu biliyordum…
Değişmeliydim, iki ben’i bir ben’de birleştirmeliydim… Ama nasıl?
Bir yanım hızla büyürken, diğer yanım çocuklaşıyordu… Ve ben, zamanın oluşturduğu iki ben arasındaki uçuruma engel olamıyordum…
Zaman iki ben arasındaki uçurumu derinleştirdikçe derinleştiriyordu…
Zamanı durdurmak mümkün değildi, zaman bir saat değil ki pilini çıkarmakla dursun… Bedenim zamana yenik düşerken, zaman sanki diğer ben’e yenik düşüyordu… Bu ne garip bir çelişki, bu ne yaman bir çıkmaz….
Çocukluğumu bıraktığım bu mahalleye geldim ve içinde yaşadığım bu evin penceresi önünde durdum…
Bir film şeridi gibi geçmişim sahnelendi gözlerimin önünde… Belki bir ip ucu bulurum umuduyla; kendimi izlemeliyim, çocukluğumu görmeliyim diye…
İzledikçe kendimi, gördüm o ben’i, o ben gelmiyor bana, gelmeyecek, çünkü onun hala yaşamak isteyipte yaşayamadığı şeyler var burada… Ve biliyorum o ben, yaşayamadıklarını yaşamadan gelmeyecek bana… ”
kurgusal bir hikaye.
1 Yorum
Mükemmel
Hikayeniz, insanın iç dünyasının derinliklerine bir yolculuk gibi. Çocukluğun saflığı ve yetişkinliğin karmaşası arasında sıkışıp kalan bir kişinin içsel çatışmalarını ve zamanın getirdiği değişimleri ustalıkla anlatmışsınız. Bu karmaşık duyguları ve zihinsel mücadeleleri okurken, kendi iç dünyamıza dair unutulmuş anıları ve düşünceleri hatırlamamız kaçınılmaz oluyor. Kaleminize sağlık.