316
24. Bölüm
…
Göç ve Susku
…
O gecesi uzun sürdü Ak Sakal’ın
Bir can eksik uyandı Azra Şehri
Bir nefes, dolup boşalmaktan vazgeçti
Bir sesin yankısı sustu usulca
İki göz eksik gördü Azra Halkı
İki el, iki ayak eksikti
Ana Kadın, kulağını kalbine dayadı Ak Sakal’ın
İki kulak dinledi
Nabız tuttu
Ak Sakal’ın kalbi uyumuştu
Doğruldu, kıyama durdu
Bu uyku, sonsuz uykuydu…
…
Ellerini, Ak Sakal’ın kalbine sürdü
Gök semayı kucakladı yavaşça
Gök sema, devrilip düşüyordu Ana Kadın’ın kucağında
Avuç içlerini toprağa sürdü usulca
Toprak, gelen emaneti biliyordu…
…
Toplandı Azra Halkı, Ak Sakal’ın huzurunda
Karıncalar, kaplumbağalar da toplandılar
Tekmil yaban toplandı
Kanatları olanlar, göğü nakışladılar
Ayakları olanlar, yürük koştular
Cümle can, el ele tutuştular
Kök titreşti, dal ırgalandı
Her kulak duydu, Ak Sakal’ın son uykusunu
Yapraklar, renk alıp renk verdiler
Çiçekler, kapanıp açıldılar…
…
Bambu hasıra yatırdılar Ak Sakal’ı
Hasırın her ilmeğinden bir can tuttu
Kalktılar, yürüdüler
Azra Nehri de yürüyordu
Azra Dağı, ufuk çizgisinde göz gezdiriyordu
Gün çoğaldı
Nehir aktı
Yürüdüler…
Vardılar, Azra Nehri’nin denizle vuslata erdiği yere
Denizden esiyordu rüzgâr
Rüzgâr, ılık ve çağırıcıydı
Akşama sarkıyordu gün
Yakamozlar oynaşıyordu
Deniz, senfonisini üflüyordu
Çoğalıyordu yerin, göğün mahşeri
Sımsıcaktı güneşin emzirdiği kumsal
Huzurla uyuyordu Ak Sakal…
Güneş, denizin ufuk çizgisine oturdu
Ufuktan aşağı, yavaş yavaş sarkıyordu
Güneşin son ışık hüzmeleri
Göğü nakışlayan kuşları selamlıyordu
Deniz, ateş rengine doygundu…
…
Ana Kadın, bir avucunda deniz suyu
Bir avucunda Azra Suyu
Meşk ile yıkadı Ak Sakal’ın yüzündeki ışığı
Kuru dalları istif etti Azra Halkı
Ana Kadın, dalları ateşle sınadı
Ilık rüzgâr, ateşi harlıyordu
Göğe ser çeken ateş, Azra Dağı’nı selamlıyordu
Ateş denizi şarkıları göğe yükseliyordu
Huzur içinde uyuyordu Ak Sakal
Her alaz, ahenge katılıyordu…
Tefekkürle yoğunlaştı gece
Yıldızlar, göz kırpıyorlardı
Ateşin közü, yıldızlara el sallıyordu
Kuşların boşalttığı gök tuval
Eğilip, kıyılara yüz sürüyordu…
…
Şarkılar dinmiş, sükûta ermişti vakit
‘Haydi’! işareti oldu, Ana Kadın’ın kalkışı
Yekpare yürüdüler, Azra Dağı’na doğru
Sessizdi cümle can
Ak Sakal, huzurla uyuyordu
Bambu hasırı omuzlamıştı gece
Gecenin adımları da Azra Dağı’na doğru
Vuslata kucak açmıştı Azra Dağı
Orman, çığrışıyordu…
…
Azra Dağı’nın sunağına vardılar
Ak Sakal’ı toprağın sinesine yatırdılar
Usulca eğildi Ana Kadın
Yüzünü, yüzüne sürdü
Elleri, ellerini tuttu
Derin bir nefes aldı
Bir nefes verdi Ak Sakal’a
Sustular
İki yürek uyudular
Bütünlendi sonsuz uyku…
Toprak Ana, emanetleri kucakladı
İki yürek, Toprak Ana’nın yüreğine yaslandı
Kimden ne aldılarsa, hesaba durdular
Sulardan aldıklarını, sulara kattılar
Azaldılar su kadar
Sular, iki yürek çoğaldılar…
Ormandan aldıklarını, ormana verdiler
Meyve, çiçek azaldılar…
Ormanda yaprak, çiçek, meyve
İki çenek çoğaldılar…
Karıncanın hakkı karıncaya
Arının hakkı arıya
Kurt, kuş ayrımı yapmadılar
Aldıklarını verdiler
Kurtlar, iki nefes daha fazla uluştular
Kuşlar, iki avaz daha fazla
İki telek daha sürgün verdi, kuş kanadı
Kaplumbağa, iki yumurta daha fazla
Buğdaylar, iki başak daha
İki çocuk daha yaşama uyandı Azra Şehri’nde
Nöbeti devraldı, iki yürek daha…
Işıkları güneşe kavuştu
Karanlıkları, geceye
Dolunay’da parladı tebessümleri
Yıldızların gözbebekleri çoğaldı…
…
Göçtüler, bir zamandan, bir zamana
Bir zamandan, bir mekâna göçtüler
Bir mekândan, bir mekâna…
Her varlığın tenine göçtüler
Her varlığın tinini üleştiler
Bir dilden, her dile göçtüler
Her dilde, suskuyla söyleştiler…
…
Saf tutup, saf döndü Azra Halkı
Ayak izlerini soğutmadılar
İz üstünde döndüler
Dans eğirdiler
Yürek seğirdiler
Göğü ezgilediler
Ses kattı orman
Kurt, kuş ses kattılar
Fısıldaştı börtü böcek…
Vardılar meydan ateşinin başına
Kaynıyordu koca kazan
Doydular kavim kardeş
Geceyi harlıyordu, gidenlerin yaktığı ateş…
Kuluçkadaydı gece
Bütün kuluçkalara el sürüyordu Ana Batın
Ana Batın her şeyin içinde
Her şey, kendi sükûtu içinde…
…
Sen, bana
İlk şehirden önce geldin
Süveyda, henüz uyanmamıştı zamanın kalbinde
İlk kilit, ilk anahtar henüz icat olmamıştı
İlk tartı, ilk terazi doğmamıştı henüz
En yakın sınır, ufuk çizgisiydi…
Sen, bana
Senden önce geldin…
Sen, bana
Benden önce…
1 Yorum
Sayfaya emek katan bütün arkadaşların, yaratıp-ürettiklerini kutluyorum, emeklerini selamlıyorum… Yolunuz açık olsun, değerli Dostlarım… Teşekkür ediyorum… Sevgiyle…