Kapı VI

Yayınlayan: admin
0 Yorum 612 Okunma

-VI-

Bu kasvetli nezarethane yeni ortamım olmuş olsa da, bana hiç de yabancı gelmiyor. İlk kez burada olduğumu biliyorum, ama ilk defa burada olmuş gibi hissetmiyorum. Etrafımı saran gri boya, demir parmaklıklar, soluk ışık, bilindik bir hava taşıyor. Aslında, ilk bakışta bile, bana bir tür aşinalık hissi veriyor.

Belki de bu aşinalığın nedeni, bu tür yerlerin hikayelerde, romanlarda, filmlerde defalarca tasvir edilmiş olması. Her bir detayı, her bir köşeyi önceden bir yerlerde görmüş gibi hissediyorum. Hatta o kadar ki, bu hücrelerin soğuk duvarlarına dokunduğumda, sanki önceden ziyaret etmiş olduğum bir hafıza uyanıyor içimde.

Belki de hikayeler ve filmler, bu tür yerlerin tasvirlerini o kadar detaylı bir şekilde aktarıyorlar ki, gerçek hayatta karşılaştığımızda, bir nevi ‘déjà vu’ deneyimi yaşıyoruz. İşte böyle bir yer burası. Hafızamın derinliklerinde, daha önce yaşanmış gibi hissettiren bir anı canlanıyor.

Ama belki de bu sadece benim değil, hepimizin deneyimi. Belki de bu nezarethane, herkesin içinde bir tür aşinalık uyandırıyor. Belki de hayatın gerçeklerini ve zorluklarını yaşayan herkes, bir şekilde bu hücrelere aşina. Öyle ki, burası adeta bir çeşit kolektif hafızanın parçası haline gelmiş. İster filmlerde ister hikayelerde olsun, her birimiz bu manzarayı bir şekilde zihnimizde canlandırabiliyoruz. İşte bu, belki de burasının bana ilk bakışta bile tuhaf bir aşinalık hissi vermesinin sebebi.

Yanı başımda, bir sarhoş adam uyukluyor. Derin uykusuna rağmen, uğultuyla karışık bir homurtu kulaklarımda yankılanıyor. Gözlerinin altında, yaşamın zorluklarına ve alkolün etkisine dair belirgin izler var. Mor halkalar, hüzünle karışık bir alkol izi oluşturuyor. Bu, yaşamın ona ve bedenine bıraktığı bir leke, belki de bir savaş yarası.

Nezarethane hücrenin diğer bir köşesinde, yere oturmuş, başını dizlerinin arasına saklamış bir genç görüyorum. Gözlerini gizlemiş olmasına rağmen, beden dili üzüntüsünü ve belki de çaresizliğini açıkça ifade ediyor. Sessizce sızlanan hıçkırıkları, duygusal acısının belirtisi. Bu sessiz çığlıklar, bu yalnız hücrede dahi duyulabiliyor. Bana ne kadar da benziyor? Yoksa ben de ağlıyor muydum? Aynı çaresizliği yaşıyorum belki…

Ben de nezarethane hücresine adım attığım andan itibaren bir boşluğa düştüğümü hissediyordum. Etraftaki yüzler benim için de belirsiz ve yabancıydı. Ama en ağır olanı, dışarıdaki dünyada beni düşünen, bekleyen, benim için endişelenen hiç kimsenin olmamasıydı.

Buraya düşen birçok insanın, evlerinde, sokaklarda, belki de hastanelerde ve karakollarda kendilerini arayan ve bulduklarında gözyaşlarıyla sevinçten havalara uçacak birileri vardır. Belki bir sevgili, belki bir anne ya da baba, belki de bir dost… Ama benim öyle birilerim yok.

Dışarıda beni arayan biri olmadığını bilmek, kalbimde ağır bir hüzün bırakıyor. Ne bir dostum var, ne ailem, ne de bir sevgilim. Kimse beni merak etmiyor, kimse beni aramıyor, kimse beni özlüyor ya da beklemiyor. İçeride olduğumu bilen ya da merak eden yok. Kendimi tüm dünyadan kopmuş hissediyorum.

Düşüncelerim dahi daha da yalnızlaşıyor, çünkü onları paylaşacak kimsem yok. İçeride olduğumu bilecek ve belki de benimle üzülecek kimsem yok. İçeride olduğumu öğrenip sevinç gözyaşları dökecek, bana kollarını açıp sarılacak kimse yok.

Bununla yüzleşmek, içimdeki boşluğu daha da genişletiyor. Bu soğuk hücrelerde bile, bir yandan da içimdeki boşluğun derinleştiğini hissediyorum. Kendimi yalnız hissetmek, buranın kasvetli atmosferini daha da ağırlaştırıyor. Yalnızlık, kimsenin beni beklemiyor oluşu, içinde bulunduğum durumu daha da zorlaştırıyor.

İşte bu, benim buradaki en ağır yüküm. Nezarethane hücrelerinin soğuk duvarları, yalnızlığımın ve bekleyenim olmamasının ağırlığını daha da vurguluyor.

Herkesin bu gri, kasvetli nezarethane içerisinde sessiz bir şekilde beklerken, benim gibi kendi başlarına bırakılmış olduğunu hissettim. Tıpkı tüm seçeneklerin tükendiği, tüm çıkış yollarının kapandığı bir labirent gibi. Kendi kaderleriyle baş başa kalmış insanlar, her biri kendi hikayesini ve kendi yükünü taşıyor. Burada kaderin ironisi, belki de tüm hayatlarımızın bu noktada kesişiyor olması.

Her bir insanın buraya geliş hikayesi, ayrı bir dünya, ayrı bir yaşam. Ve bu yaşamlar, çeşitli öykülerin bir nezarethane hücresinde birleşmesiyle, bize hayatın ne kadar farklı yüzleri olduğunu, ne kadar farklı hikayeleri barındırdığını gösteriyor. Her birimiz farklı yollardan geçip, farklı sonuçlarla buraya geldik. Ve belki de burası, tüm bu farklılıkların, çeşitliliklerin bir araya geldiği bir kavşak noktası.

Bu durum, bana bir nezarethanenin sadece bir tutulma yeri olmadığını, aynı zamanda farklı hikayelerin, yaşamların, kaderlerin kesiştiği bir yer olduğunu gösteriyor. Belki de burada, hayatın gerçek yüzünü daha net bir şekilde görmemizi sağlayan bir ayna var. Hem acımasızlığını, hem adaletsizliğini, hem de çeşitliliğini ve karmaşıklığını bir arada gösteren bir ayna…Kendi durumumu düşünürken, buradaki insanlar arasında ne kadar yabancı olduğumu fark ediyorum. Yanlış anlaşılmalar, yanlış yerde, yanlış zamanda olmanın getirdiği sonuç… Kendimi buraya ait hissetmiyorum, ama belki de burada olmam gereken kişi benim. Bu, hayatın bana bir ders verme şekli olabilir mi?

Her birimizin buraya geliş nedeni farklı olsa da, belirgin bir ortak noktamız var; hatalarımız, seçimlerimiz ve sonuçları bizi bu soğuk, grimsi nezarethane hücrelerine kadar getirdi. Tercihlerimiz ve sonuçlarıyla yüzleşme şeklimiz hayatın en temel yönlerinden biridir ve bu, burada hepimiz için kaçınılmaz bir gerçek haline geliyor.

Bazılarımız belki suçlu, bazılarımız ise masum olabiliriz, ama burada herkes aynı durumda. İşte hayatın en çarpıcı ironisi belki de burada yatıyor; hücrelerin soğuk demir parmaklıkları, kimin suçlu kimin masum olduğuna bakmaz, herkesi eşit şekilde kavrar. Bu hücreler, seçimlerin ve hataların nihayetinde nasıl birleştirici bir etkisi olduğunu gösterir.

Suçlu olup olmadığımızı ya da masumiyetimizi nezarethane hücreleri ölçmez; onlar sadece sonuçları gösterir. Bizi buraya getiren nedenler, hikayeler ve yaşamlar ne olursa olsun, sonunda hepsi bu grimsi hücrelerde buluşuyor. Kimimiz hatalarımızın ağırlığını taşıyor, kimimiz ise belki de yanlış anlaşılmaların kurbanı olmuş durumda. Ama sonuçta, her birimizin hikayesi burada kesişiyor, bu hücrelerde bir araya geliyor.

Belki de bu durum, hayatın karmaşıklığını ve ironisini en iyi şekilde temsil ediyor. Ne olursa olsun, sonuçta hepsi bir şekilde bir araya geliyor ve hücrelerin soğuk duvarları arasında birleşiyor. Biz burada, hatalarımızla, seçimlerimizle ve sonuçlarıyla birlikteyiz. Hayatın bize sunduğu bu tuhaf ayna, belki de en çıplak haliyle insan deneyimini ve yaşamın acımasız ironisini gösteriyor.

Bedenim ve zihnim iyice ağırlaşmıştı. Her adımımı atmam daha zorlaşırken, ayaklarım bedenimin bu ağırlığını taşımakta zorlanıyordu. Daha fazla dayanamadım. Tüm enerjim tükenmişti. Oturup yavaşça geriye doğru yaslandım, sırtımı bankın arkasına bıraktım. Göz kapaklarım, sanki tonlarca ağırlığa sahipmişçesine, yavaşça inmeye başladı. Zihnim, çevremde olup bitenlere karşı tepkisiz kalmış, artık gelen hiçbir mesajı, hiçbir sesi umursamıyordu. Derin bir yorgunluk içerisinde, istediğim tek şey, orada, huzurla uyumaktı…

…devam edecek

Yorum Yap

Bu web sitesi, deneyiminizi iyileştirmek için tanımlama bilgilerini kullanır. Bu konuda sorun yaşamadığınızı varsayacağız, ancak isterseniz devre dışı bırakabilirsiniz. Kabul Et Devamını Oku

Gizlilik ve Çerez Politikası